8 Ağustos 2012 Çarşamba

Soulmates Never Die...

“Biriyle yaşayacaklarınız hiçbir zaman yaşadıklarınızın önüne geçmeyecek. Gittiyse yine gidecek, yanındaysa yine gelecek.” demiştim. Gerçekten hislerim beni hiçbir zaman yarı yolda bırakmıyor. Kendini önemli sanan fakat onlara önem vermek istememe rağmen aslında önemli olmak için hiçbir çaba göstermeyen ve bu yüzden önemsiz olmaya mahkum şeylerle o kadar gereksiz uğraşıyorum ki, aslında ne kadar şanslı olduğumu göremiyorum bazen. Ama bir güç bana bunu hep hatırlatıyor. Ya beni onsuz bırakıyor, ya da en zor zamanımda, hiç ummadığım bir anda karşıma çıkartıyor.

Öncelikle, sen biri için, o aşamada elinden gelenin fazlasını yaptıysan, içinde ne bir pişmanlık kalır, ne de vicdan azabı. Bu yüzden hiçbir zaman, yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Yaşamak ve mutlu olmak… Eğer şu hayattaki gerçek amacın buysa, insanlara değer vermeyi biliyorsan ve insanları seviyorsan şu hayatta pişman olacağın hiçbir şey olmamalı. Bir insanın zaten geçmişinde pişmanlık duyduğu bir şeyler varsa, ve bu pişmanlıklarını ısrarla tekrarlıyorsa, o insan hayatı boyunca hep bir şekilde mutsuz olacaktır. Sen böyle olma. İnsanları seven birinin isteyerek kimsenin canını acıtabileceğini düşünmüyorum. Bahanelerle hele hiç mutlu olamazsın. Bununla başarabileceğin tek şey kendini kandırmak. Karşındakinin aptal olduğunu düşünebilirsin, ama aslında sandığın kadar da aptal olmaması ihtimalini bırak, yaptığın her şeyin farkında olabilir. Ve inan bu seni çok daha zavallı biri yapar. Üzgünüm.

O yüzden, hep elimden geleni yaptım. Verdiğim değere, bana değer vererek karşılık veren biri için ne mutlu. Yapamıyorsa, önemsiz. Gerçekten o kadar önemsiz ki.. Seversen sevilirsin, bu, bu kadar basit. Sevdiğin gibi sevmiyor mu, salla gitsin. Hiçbir şey için, hiçbir yalan için üzülmeye değmez.

Bu yazdıklarımın her zaman farkında oldum ben. Bu yüzden şanslıyım zaten. Ve beni hep çok seven, her zaman çok sevecek olan iki kişinin varlığı beni aslında ayakta tutan. İstemeden yaşanan kötü şeylere rağmen, aradaki bağlar kopmuyor. Kopmuyor çünkü her şeyi geç, sevgiyi es geçemezsin. O sevgi varsa arada, en zor anında yanında bulursun onu. Ve işte o zaman şükredersin; ve o zaman anlarsın onlar için aslında ne kadar doğru bir insan olduğunu. Başkaları sana o değeri vermiş yada vermemiş, hiç önemli değil. Sen o değeri sadece iki kişiden öyle fazla görürsün ki, sıradan insanlar gibi geçmişine lanet edeceğine, geçmişinle gurur duyarsın.

“Tanıdığın en iyi insan değildi. Olmayacaktı da. Ama sana anlatabileceğin en iyi hikayeleri verdiği için unutulmamayı hak ediyordu.” İşte bu yüzden. Sevgimi doyasıya gösterdiğimde diğer insanlar gibi şımarmadıkları için, bunun gerçekten kıymetini bildikleri için, ve ne olursa olsun beni gerçekten çok sevdikleri için... Ve hep sevecekleri için... Şanslıyım. İyi ki varlar !



PS: David Guetta - Without You ft. Usher

26 Nisan 2012 Perşembe

Özledim, hepsi bu.

Bu biraz isyan yazısı gibi olacak ama, neden benim hayatım hep birilerini özlemekle geçiyor ? Neden şu hayatta en çok hissettiğim duygu özlem ?

Elimde olsa bütün sevdiklerimi psikopat gibi bir evin içine kapatırdım, orda hepimiz mutlu mesut yaşardık. Ev baya iddialı oldu ama.. Bir tane senaryo yazmıştım üniversitede, bütün sevdiklerimi bir adaya götürüyordum ve orada yaşamaya zorluyordum. Survivor misali, ama daha moderni böyle Maldivler vari bir adada.. Baya bir kavga çıktı problem oldu. Ne yani, alt tarafı masumane bir istek benimkisi. İnsan sevdiğini mutlu görünce daha bi mutlu olmaz mı ? Ben daha mutlu olacağım işte öyle, herkes benim mutluluğumu görüp mutlu olsa, güzel güzel yaşayıp gitsek hiçbir sorun kalmayacak.

Nerden geliyor bu istek ? Ben tam 9 sene önce ailemden ayrılıp başka bir şehre yerleştim. İşte, ilk olarak ailemden ayrı düşmemle başladı bütün bu maceram. Sonrasında, dostlarım, sevgililerim derken, herkes, hep en sevdiklerim benden uzaktaydı. O kadar zor ki, yaşamayan bilemez. İlk beni Ankara’ya bıraktıkları gün özgürlük diye bağırıp koşarken merdivenlerden yuvarlandığımda tahmin etmeliydim bir şeylerin ters gideceğini. Resmen benim kaderim bu ya, ayrıntılı anlatsam ağzınız açık kalır. Özetle, ilk en iyi dostlarımı geride bıraktım, sonra ailem beni bıraktı Ankara’ya. Aşık olayım desem, sürekli bir Ankara-İstanbul mesafesi vardı arada. Onun dışında, kardeşim, hayatımın aşkı yurt dışında zaten.  Annemle babam desen, 9 senedir onlardan ayrı yaşamak o kadar zor ki. Alıştım evet, ama yine de çok zor. Dostlarım desen, evet çoğu burada, ama kardeşim dediklerim, yine uzaktalar.

İşte bu yüzden, şu hayatta en çok yaşadığım, en çok beni üzen, en çok tahammül edemediğim, şuan bunu yazarken bile gözlerimden yaşlar süzülmesine neden olan şey bu, özlemek ! Ben çok sıkıldım artık. Evet, özlemek güzel şey, özlemek bazı şeyleri taze tutar bilmem ne. Ama benim için geçerli değil bu. Benim zaten sevgim yetmiyor kimseye, yani sevmelere doyamıyorum, kimseye yeterince doyamıyorum. İlgi manyağı aptalın tekiyim. İlgi varsa varım, yoksa yokum. Evet, alıştım kalbimin büyük bir kısmının benden uzakta olmasına, ama en azından, sevgilim dediğim insanın, yani ruh eşim diyeceğim insanın benden uzakta olmasına artık tahammülüm yok. Bir şeylere bir süre sabredebilirim evet, ama bu beni o kadar itiyor ki, resmen korkuyorum. En büyük korkum, en büyük endişem. Yanımda olsun, dibimden ayrılmasın, sıksın beni boğsun resmen, yeter artık diyeyim. Saçmalama demeyin, benim hayalim bu. Ne kadar basit ve küçük değil mi ? Öyle olmuyor işte. Ama inşallah olur. Benim hep yanımda olan insan olacak benim evleneceğim insan. Acelem yok, bu yüzden yok. Güvenmem gerek benim. Benim hep yanımda olacağına, hiç bırakmayacağına güvenmem gerek. Mesafeler hep hayatımın içinde, ama hiç bana göre değil. Çok üzülüyorum işte, o kadar. Özledim… Kimleri kimleri bir saysam…….


Neyse,
Belki cennette, o rüyalarımdaki adada, sonsuza kadar hepsiyle birlikte yaşarım. ;)

10 Nisan 2012 Salı

Thank my lucky stars ;)

"I guess i could be pretty pissed off what happened to me.. But it's hard to stay mad, when there's so much beauty in the world. Sometimes i feel like i'm seeing it all at once, and it's too much, my heart fills up like a balloon that's about to burst.. And then i remember to relax, and stop trying to hold on to it, and then it flows through me like rain and i can't feel anything but gratitude for every single moment of my stupid little life.. You have no idea what i'm talking about, i'm sure. But don't worry, you will someday."

6 Nisan 2012 Cuma

Good Music makes Good People !

Yaz geldi, güneş gözüktü, havalar ısındı, en önemlisi çiçek kokuları etrafı sardı ya, bana da geldiler. İyi şeyler :) Sanki bütün olumsuzluklar önemsizmiş, ben her türlü mutlu ve güzelmişim gibi hissediyorum ! Allahım gerçekten sana ne kadar şükretsem az ! Şuan çalışıyor bile olsam, hiçbir şeyin canımı sıkamayacak durumda olması güzel. Ne herhangi birşey, ne herhangi biri.. Sadece gökyüzüne bakıp saatlerce güzel kokuyu içime çekip öylece durabilirim. Aklımda da sürekli bir müzik..
Hayatımızda ondan daha değerli birşey yok. Ne hayatınızdaki insanlar, ne önem verdiğiniz şeyler. Müzik olmasaydı eğer tüm bunların hiçbir anlamı olmazdı iddia ediyorum. Ben, herşeyi melodilerle, şarkılarla yaşıyorum. Ne hissediyorsam, ne yapıyorsam.. Müzik beni kendi filmimin başrolü yapan en önemli şey. Müzik benim hayatımdaki en büyük tutku. Başka hiçbir şey, hiç kimse onun yerini alamaz. Çünkü güzel müzik olsun; aşık da olursun nefret de edersin, mutlu da olursun, mutsuz da olursun. Sadece güzel müzik olsun, yaşarsın !
İşte o yüzden, yaşlandığımda bile kısmayacağım ben o müziğin sesini !
PS: Owl City- Fireflies ;)

12 Mart 2012 Pazartesi

Hmmm...


Tekrar eski yaşama sevincini geri kazanmak isteyen bir kızın yazısı bu.. Tekrar eskisi gibi olmak istiyorum. Tekrar umutlu, tekrar heyecanlı. Tamam biraz fazla abarttım, ve aslında heyecanımı hala kaybetmiş değilim. Hatta çok korkuyorum şu heyecan işinden. Çünkü bir şeye heyecan duyuyorsan, sonu kötü. Çünkü her şey heyecanla başlıyor. Bu sadece aşk için değil, her şey için geçerli; aşk, iş, ve hayatın ta kendisinde. Bir şeye heyecan duyuyorsan, zaten ne kadar ay yok hiç tarzım değil istemiyorum falan desen bile, atma, içten içe istiyorsun sen o şeyi. İstediğin şey, arzu ettiğin şeydir. Hadi bakalım, baya heyecanlısın şimdi, kıyamam. Sonra ne olacak biliyor musun, biliyorsun tabi ama kabul etmek istemiyorsun. İlk başta gelgitler yaşayacaksın. Olacak mı olmayacak mı ? O midendeki kelebeklerle birlikte beynini de bu sorular yiyecek. Sonra bir şeyler olmaya başlayacak. Her şey harika ! Kuruntularla birlikte kelebekler de yerlerinden gayet memnun tabi. Sonra bir zaman gelecek her şeyden emin olacaksın. Çünkü artık istediğini elde ettiğini biliyorsun. Bi şımarıklık evresine girmezsen olmaz. Amaan zaten benim deyip bir oh çekip rahatla bakalım. Ama insanoğlu böyle işte, daha fazlasını isteyeceksin yüzsüz gibi. Neyine yetmiyor ki acaba ? İstediğin olmuş, gayet mutlu mesutsun, ama yoook kaşın sen kaşın! O kadar kaşın ki, her şeyden problem çıkarmaya başla, yada sana yapılan en ufak bir şeyi büyüt de büyüt. Cidden içim daraldı şuan. Salak. Sonra başla üzülmeye, gözyaşların olsun sel. Ne diyeyim ki ben sana ? Aldın güzelim tatlı heyecanı, rengarenk kelebekleri ne hale getirdin..

..Diye bir söveyim dedim ama, böyleyiz ne yapalım. Hepimiz değişiyoruz, büyüyoruz, ama duygular maalesef hep aynı. Duygularını, hissettiklerini değiştiremezsin ki.. Yaşla, yaşanmışlıklarla ölçemezsin. Sadece tepkilerin azalır belki ama, o duygular bir şekilde yine ortaya çıkar. Öyle ya da böyle, bir şekilde yaşıyoruz işte. Bir şekilde seviyoruz, seviliyoruz, yaşıyoruz. Sonuçta mutlu musun? Mutluysan sorun yok, devam et. Ben şahsen, ne kadar hata yaptıysam, hepsini çok sevdiğimden yaptım. Bu yüzden insanları sevmekten vazgeçecek değilim. Bir hata yapıyorsam, kimse kusura bakmasın, yapmaya devam edeceğim. Ben böyleyim.

8 Mart 2012 Perşembe

Büyükler gerçekten çok tuhaf...

Hayallerinin erkeği kim diye sorsan, kesin ve net cevabım Küçük Prens olur. Keşke herkes onun kadar saf, iyi kalpli, tatlı, zeki ve çocuk ruhlu olsa !

"Büyükler hiçbirşeyi tek başlarına anlayamıyorlar, onlara durmadan açıklamalar yapmak da çocuklar için sıkıcı oluyor doğrusu." (sf: 9)

"Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. Kaç yaşında, derler, Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor? Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar. Deseniz ki: "Kırmızı kiremitli, güzel bir ev gördüm. Pencerelerde saksılar, çatısında kumrular vardı". Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama "yüzbin liralık bir ev gördüm" deyin, bakın nasıl: "Aman ne güzel ev" diye haykıracaklardır." (sf: 22)

"İnsan üzgün olunca günbatımının tadına daha iyi varıyor." (sf: 31)

"Sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa, yıldızlara bakmak mutluluğunuz için yeterlidir. 'Çiçeğim işte şunlardan birinde', deriz kendi kendimize. Ama bir de koyunun çiçeği yediğini düşün, bütün yıldızlar bir anda kararmış gibi gelir." (sf: 34-35)

"Ne kavranılmaz bir yer şu gözyaşı ülkesi". (sf: 36)

"Bilmiyordu ki krallar için dünya çok basittir, onların gözünde herkes uyruktur." (sf: 45)

"Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir" (sf: 51)

"Acaba bir gün hepimiz kendi yıldızımızı yeniden bulalım diye mi yıldızlar böyle parlıyor?" (sf: 74)

"-İnsanlar nerede? Çölde biraz yalnızlık duyuyor kişi...-İnsanların arasında da yalnızlık duyulur, dedi yılan." (sf: 74)

"İnsanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar". (sf: 85)

"İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez." (sf: 89)

"Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır." (sf: 89)

"Zaten yalnız çocuklar ne aradıklarını bilirler. Bezden bir bebeğe tüm zamanlarını verirler, varsa yoksa o bebektir; ellerinden alınsa ağlarlar." (sf: 90)

"Bir yerde bir koyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren." (sf: 94)

"İnsanlar hızlı trenlere biniyorlar, ama ne aradıklarını bildikleri yok. Koşuyor, heyecanlanıyor, dönüp duruyorlar. Bunca çabaya değse bari..." (sf: 95)

"Sizin dünyadaki insanlar, bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar... Oysa aradıkları, tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir." (sf: 96)

"Birinin sizi evcilleştirmesine izin verirseniz, gözyaşlarını da hesaba katmalısınız." (sf: 100)

"Yüreği, vurulmuş bir kuşun yüreği gibi çarpıyordu." (sf: 102)

"Benim için çölde bir kaynaktı gülüşü." (sf: 103)

"Bir yıldızda yaşayan çiçeği seversen, geceleri gökyüzüne bakmak güzel gelir. Bütün yıldızlar çiçeğe durur." (sf: 104)

"Bırakılmış eski bir deniz kabuğu gibi olacak kalıbım. Eski deniz kabuklarına acınmaz ki." (sf: 107)


Seni seviyorum Küçük Prens...

"Tedaviye başlıyoruz."

Haziran'da yazdığım postu okudum da biraz önce, ne kadar umutlu ve ne kadar yaşama sevinci doluymuşum. O zaman tam olarak ne hissediyordum nasıl hissediyordum inanın hatırlamıyorum. Bu süre içinde öyle hayal kırıklıkları yaşadım ki, şuan trene bakan inekten farksızım. Bir tek domuz olsam çamura bakıp mutlu olabilirdim belki. Ama daha da kötüsü, insanım.

O kadar çok şey görüyoruz ve yaşıyoruz, bu esnada o kadar fazla şey hissediyoruz ki, bence insanoğlunun ortalama 60 yıl ömrü olması bile bir mucize. Yorgunum ya ben, 26 yaşındayım, yorgun ve bitkinim. Allah'ıma şükürler olsun herşeye sahibim şu hayatta, ama psikolojik olarak hiç iyi değilim bu aralar. Ne kimseyle konuşasım var, ne bir ortamda durasım, ne de bir şeylerle kendimi oyalayasım var. Öylece durup 18 saat boyunca tavana baksam bakarım yani. O yüzden inek dedim ya kendime..

Bütün herşeyi geçtim. Şuan benim canımı en çok yakan.. Birinin kalbini kırdım, incittim. Bak işte buraya bile böyle yazıyorum ! Ben durduk yere yapmadım. O yaptı, doldum, ve fena taştım. Kendimden geçtim. Ve bu insan bana geçmişte beni üzmek için abartmıyorum herşeyi yapmış biri. Ama, yaklaşık 6 aydır, benim en çok yanımda olan, yada benim böyle sandığım, ama bana bunu gerçekten hissettiren, ve kendisine tekrar güvendiğim biri. Delirdim, kendimden geçtim. Beni tanıyamazdınız. Sonra o delirdi, çok korktum. Çok üzüldü, çok incindi. Ama ben hep daha çok incindim aslında. Şuan içimdeki bu garip ve maksimum gereksiz vicdana anlam veremiyorum. Ruha döndüm. Aklımda sürekli, hilal nasıl yaparsın.. Ama işte sorun şu ki, o daha kötüsünü yaptı. Ama işte yine benim kendimi suçlu hissetmemi sağlamayı başardı. Resmen beynimi yıkadı. Ve hala kafamda hilal nasıl yaptın.. Salak kız ! Ama kendimi neden bu kadar yalnız hissediyorum ?

Beterin beteri varmış. 2 haftadır saçmasapan üzüldüğüm şeyin daha kötüsünü gösterip iyice aptallaştırdı bu hayat beni. Hep aynı şeyi yapıyor. Güzel güzel davranmıyor da sana, hep kötü birşeyler, hep bir engeller hep bir aksilikler. Niye illaki sınanmak zorundayız ? Neden güzel şeyler karşısında neler yaptığımızla sınanmıyoruz acaba ? Kötü insan her koşulda kötüdür zaten, iyi insan her koşulda iyidir. Karşısında ne hale gelirsen gel, seni seven insan zaten seni her şekilde sever ve değer verir. Çünkü seni tanır. Yapılan tek bir hatayla senden vazgeçmez. Bu böyledir. Aksini yaşıyorsan eğer, zaten o insan seni yeterince sevmemiştir.

İnsanlar hep aynı kalacak. Biriyle yaşayacaklarınız hiçbir zaman yaşadıklarınızın önüne geçmeyecek. Gittiyse yine gidecek, yanındaysa yine gelecek. Ayrıntılara takılma, genele bak ;) Tamam. Ben de bir silkeleneyim de kendime geleyim bari.

Not: Güzel müzik, her zaman güzel müzik. Mutluyken de, mutsuzken de.. Radiohead- Karma Police'e teşekkürler. (Nutella'mı da unutmayalım:)

1 Şubat 2012 Çarşamba

Sev affet unut güven ? Nasıl olacak o ? Yapma.


Baya buraya yine düşünce karmaşası yaşayıp upuzun 4 satır şey yazdım ki, bir anda durdum. Hilal bu yazdığından kimse birşey anlamayacak diyip, doğrumu yaptım bilmiyorum ama, hepsini sildim. Şimdi, 2 saattir anlatmaya çalıştığım konuya pat diye girmek gerekirse eğer, herkesten üzgünüm ama, şuan bu karda tek düşündüğüm şey sokaktaki kedi ve köpekler. Eve girerken minik bir kedi öyle bir miyavladıki, çok özür dilerim minik kedicik, seni eve almak için yanıp tutuşuyorum, ve iki saattir bunun pişmanlığını yaşıyorum ama, astımımla evde tek başıma başetmekten çok korktuğum için sana sadece bir tabak süt verebildim :( Çok üşümüyordun ama itiraf et tamamen şımarıklıktandı ?

Yaklaşık 4 sene önce, üstünden bu kadar geçtiğine inanamıyorum, kedim eve giren bir kuşu öldürdü. Her yer kan, kuş öylece yerde yatıyor. Kızmadım mı, görünüşte çok kızdım. Asıl kızdığım kuşun evin içinde ne aradığıydı. Biraz korktum, ama o kuş için hiç üzülmedim. Çünkü kedimi delicesine seviyorum. O an orada bir kuş ölmüş, ya da başka bir şey, gerçekten umrumda değil. Hatta, aslında gerçeğin kesinlikle böyle olmamasına rağmen, bilinçaltımda kesin "beni korumak için yaptı" düşüncesi bile vardır eminim. İşte benim hayatımın bir bölümündeki büyük sorunsalın cevabı bu olayda gizlidir. Şimdi size bunu açıklamakla uğraşmayacağım. Baya matah birşey yapmışım gibi de anlatıyorum ama, sadece cevap bu, bir çözüm değil tabiki. öyle aldı başını gidiyor. Farkındayım en azından. İnsan içinde yaşadıklarına engel olamayabilir, ki ben şahsen hiçbirine engel olamıyorum. Ama eğer bunun kendisine
zarar vereceğini biliyorsa, bu hissettiklerini veya düşündüklerini uygulamaya geçirmemek için kendini engelleyebilir. Kendini terbiye etmek diye birşey var. Mesela, bu olaydan çıkaracağımız şey, Hilal, ne yaparsan yap, seni gerçekten çok seviyorsa, baya aptallık derecesinde affedicidir. Evet, ama yok öyle birşey. (Muamma diye buna diyoruz) Bir kere o tam 4 sene önceydi, ve öyle basit değil herşey. Kalıyor işte insanın içinde. Ben unutamadım o salak olayı, ama kedimi hala çok seviyorum. Ama unutamadım da işte. Hala benim kedim nasıl bir kuşu öldürür derdindeyim. Bir kere affet. Affetmek büyüklüktür diye boşuna demiyorlar. Ama iyi niyeti suistimal eden o kadar yüzsüz var ki. O an belki affedilirsin, ama güven kalmaz. Kedi değilsin sen sonuçta. O güveni tekrar kazanmak dünyanın en zor şeyi inan. En sonunda bitersin tamamen. Seni deli gibi sevse de dönüp bakmaz mesela, ne kadar zor olsa da. Sonuçta sevdiğin şey her neyse, yanında olmadıktan sonra o şeyi sevmişsin sevmemişsin ne farkederki.

Alakasız not: İlkbahar ve sonbahar neyse, yazı da geç, ama kar yağarken kimse yalnız olmayı haketmez ! Çünkü insan hayatının en harika, en unutulmaz, en eşsiz anlarını ancak o hepsi birbirinden eşsiz kar taneleri altında yaşar. O anın öncesi ve sonrasında ne kadar kötü şey yaşanırsa yaşansın, o an kalır, ve diğerleri değil, sadece "o an" hatırlanır. Sonrasındaki affetmelerin, ve hiç aklında yokken gülümsemenin tek sebebi sadece "o an" dır. Bir daha o duyguyu yaşayabilecek miyim diye kafada soru işareti yaratan da.. Sadece bir hikaye bu, sadece hatırlatmak istedim. Yalnız olma ! Yanında kim varsa, gülümse ve gerçekten küçük ama özel birşey yap.